• Blog

    Açlık

    Çare ve çaresizliğe dair… Üniversiteye başladım. Yaşım 27, Eskişehir’deyim, ikinci dönem yani kış ortası. . Botum var ama altı yarık, ayaklarım hep ıslak. Söylemiyorum kimseye. Üzerimde mantom falan yok. Milyoncudan aldığım bir kadıfe ceketim var sadece, onun da kolları kısa. Kimseye dert yanmıyorum yine de. Evsizim. Orada burada kalıyorum. Genellikle gece gidip sabah çıkıyorum insanları rahatsız etmemek için ve işin kötüsü açım. O günlerde sürekli açtım. Param yoktu, okula yürüyerek gidip geliyorum, ders kaçırmamaya gayret ediyorum ve açlıkla boğuşuyorum. İşin garibi böyle gelecek güzel günlerden bahseden bir grup zerzevat da var çevremde ama kimse bir kere bile aç mısın, yüzün solmuş demiyordu. Bu arada 45 kiloyum ve gitgide kilo veriyorum.…

  • Blog

    Keşke Benim Evim de Yansaydı….

    Biliyor musunuz benim hiç evim olmadı. (nereden bileceksiniz?)Yani tapulu mapulu bir mülküm olmadı hiç. Çok da istedim yalan değil. Sevdiğim neredeyse evim orası oldu. Çok ev değiştirdik, çok eve çok anılar bıraktık. Bugün Heybeliada sokaklarında gezerken “burası ilk seviştiğimiz ev, burada evlenince ev tuttuk, bu evde oğluma hamile kaldım,  şu evde otururken Umur doğdu, aa bu ev Ati’nin adadaki ilk evi, bak bu konakta üç kış oturmuştun” …. diye uzayan sohbetler yapıyoruz.Bunlar bizim evlerimiz işte. Hiç evi olmamış ben (ev derken tapu tapu,  bildin mi?) hatta bir evle kök-bağı olmayan ben BİLE,  bir yetkilinin çıkıp “öyle evler yapacağız ki, keşke benim evim de yansaydı diyecekler” demeci karşısında şaşkınlıktan kalakalıyorum. Ben…

  • Blog

    Oyunun Kahramanı

    Oyunun kahramanı oyuncak değil çocuktur. Bu yüzden oyuncağın çocuğu yönlendirmesi değil çocuğun oyunu yönlendirmesi gerekir. Oyuncak pasif olursa çocuk hayal dünyasını  hiçbir engele takılmadan genişletebilir. Buna ister pasif oyuncak diyelim, ister çocuk aracı nesnesi diyelim, bir oyuncağın olabildiğince basit olması çocukların bilişsel gelişimleri için çok önemli. Şöyle örnek verebiliriz: Çocuğun önüne bir boyama kağıdı verdiğimizde sadece daha iyi boyamayı hedefleyecektir beyni. Çünkü hayal edebileceği tek şey renklerle sınırlandırılmıştır.  Ama boş bir kağıda kendi resim çizdiğinde boyutlar, formlar, renkler ve  kompozisyon  çocuğun ellerinde dans edecek,  o evren kadar geniş hayal dünyası kendine sağlıklı bir akış bulacak. Bu yüzden bir çocuk özellikle istemedikçe bebek ve oyuncaklarıma ağız işlemiyorum ve yüz ifadesi vermiyorum.…

  • Blog

    Virüs – Hint Filmi

    Merhaba. Filmle geldim. Hoş geldim bence. Filmin adı Virüs (aaa ne ilginç, hiç bilmeyiz öyle virüs falan biz, bize ters! )2019 Hint yapımı Yakın zamanda Hindistan’ın Kerala eyaletinde yaşanan Nipah Virüs salgınını anlatan, belgesel öğeleri çok fazla bir kurgu film. O kadar gerçekçi çekilmiş ki kimi sahnelerde film değil de gerçek toplantının ya da hastane acilinin kameraya alınmış halini izliyormuş gibi hissediyor insan. Oyunculuklar da yalın. Bu salgında ölen hemşire Lini DSÖ tarafından onurlandırılmış. Hikayesi can yakıyor gerçekten de. İlk vakadan itibaren filyasyon, takip nasıl yapılır, bulaşma öngörüleri nasıl oluşturulur, hastalık nasıl geriye doğru izlenir, salgında siyset nasıl yapılır noktasında inanılmaz bilgilendirici. Bir de bu Hintliler kafalarını yanlara sallayarak konuşuyorlarmış.…

  • Blog

    Otistik mi, Otizmli mi?

    Ben bugün yıllardır, otistik yazanları “hayır otistik değil otizmli” diye düzelterek hata ettiğimi öğrendim. Meğer yerine ve konteksine göre iki kullanım da doğruymuş. “Önce birey” dili savunucuları otizmli (with autism person) sözcüğünü yeğliyorlar. Çünkü onlara göre otizm bir etiket ve bireyi anlatırken otistik demek onun diğer tüm varlık değerlerini yok sayıp sırf bu etikete yoğunlaşılmasını ve kişinin bir nevi engelliliği ile değerlendirildiğini öne sürüyorlar. Ayrıca otistik tanımını aşağılayıcı buluyorlar. Buna karşı çıkanlar ise otistik (autistic) teriminin, otizmin bireyin tüm deneyimlerine yön verdiğini daha iyi anlsttığımı söylüyorlar. Onlara göre otizmli dendiğinde sanki yakalanıp iyileşebilecek bir hastalık gibi algılanıyor, oysa otizm kişinin dünyadaki tüm deneyimine nüfuz eden bir varoluş tarzı. Bunun savunucularından…

  • Blog

    Değerli Yalnızlığa Ek

    Değerli yalnızlığa ek olarak: . . ‌Çocuk kendilik algılamasını anne ile birlikte ve annenin sunduğu kucaklayıcı çevre sayesinde gerçekleştirir. Çocuk bu güven ortamında, dış dünyanın güçlüklerinden yılmayacak bir kendine güven olgusu geliştirir. Çocuk bunu geliştirirken annenin ayna yanıtlarına çok bağlıdır. Çünkü her anne, kendi özgüveni ile o güvenli çevreyi yaratacak kapasiteye sahiptir. ‌ ‌Annenin tavrı çocuğun #değerliyalnızlık kapasitesinin gelişiminde de önemli rol oynar. Anne sadece çocuğun fiziki, bilişsel, duygusal ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmemeli, onun sakinliğini gereksiz uyaranlarla bölmemelidir. Anne talepsiz bir şekilde çocuğun yalnızlığına da eşlik edebilir. Anne çocuğun gelişimiyle doğru oranda çocuktan uzaklaşarak çocuğu gerçekliğe hazırlar. Tam tersi bir durum, çocuğun özgüven duygusu geliştiremeden kendini annenin ve çevrenin taleplerine göre…

  • Blog,  Kitap

    İlk Gerçeklik ve Geçiş Nesnesi

    Kitabın altındaki örtü eşimin bebeklik battaniyesi. Bebeklikten beri korunan bir şeyinin olması çok güzel elbette. Ben de oğlumun ilk battaniyesini koruyorum. Bunu evde ilk çıkardığımızda hatırladı hemen. Aldı, açtı, köşesini sıktı, kokladı. Battaniyenin tam o köşesi daha çok yıpranmış zaten O hep sıkılan ve dişlenen köşe. Aradan 50 yıl da geçse bize aynı battaniyenin aynı köşesini hatırlatan o bilinçaltı var ya o, işte gerçekliğimizin de ilk farkına varışımız. Önce sadece meme var. Bebeğe sunuluyor ama bebek onu sunulmuş gibi algılamıyor zaten. O meme bebeğin. Kelimenin tam anlamıyla bebek memeyi kendinin parçası sanıyor. Onu hem nesnel olarak kendinin sanıyor, hem de adeta büyüsel bir şey olarak kendinin. Yeterince iyi anne aslında…

  • Blog

    Aşı Karşıtlığı Üzerine

    Ben bugün aşı karşıtlığının yeni moda olmadığını, aşılama tarihinin aslında aşı karşıtlığı tarihi olduğunu öğrendim. 1767’de sütçü kızların inek çiçek hastalığına bağışık oldukları fark edilince çiçek aşılaması başlar. Ancak aşırı muhafazakar teologlar ve doktorlar aşılamaya kesinlikle karşı çıkar. Sebebi ise, çiçek hastalığının Tanrının insanlar üzerindeki hükmü olduğu ve aşılamanın tanrının gazabına uğrama riskini arttırdığı inancı. Aşılamayı insanları tanrıdan uzaklaştırıp şeytana yakınlaşma aracı olarak gören bu muhafazakarlar, doktorları da tehdit ederler ve bu durum İngiltere’de kimi doktorların evlerine bomba atılmasına kadar gider. Diğer yandan bazı teologlar da, azaptan kaçınmanın tanrının buyruğuna karşı çıkmak olmayacağı ile ilgili görüşler geliştirir. Aşılama ile ilgili tartışmalar, aşıların yarar ve zararları ya da bilimsel düzlemden öte…

  • Blog

    Erzurum Ekspresi ile Kars Yolculuğu

    Efenim o zamanlar Erzurum Ekspresine sadece “pis fakirler” binerdi. Parası olan otobüsle, daha çok parası olan uçakla giderdi. Instagram’ın icat edilmediği zamanlardan bahsediyorum. Ben Cumhuriyet Ekspresinde tanıştığım ve rakı içiyor diye flört etmeye karar verdiğim beyle dest-i izdivaç eylemiştim ki balayından döner dönmez kendisine Erzurum-Kars-Erzincan görevi verildi. Erzurum’da yalnızdı ama Kars’ta kendisine katılmaya karar verdim ve Erzurum Ekspresine gidiş-dönüş bilet aldım. Tabi yataklı vagondan. Bindim, yerleştim. Bir ben varım koca vagonda bir de kondüktör. Vakitlerden bir öğle vakti, yemek için bir öndeki vagona geçtim, oturdum. Garson geldi, şaşkın biraz. Buyrun dedi. Yemek yiyeceğim dedim. Gitti, mönü getirdi ama ortam bir garip. Aşçı çıktı mutfaktan, bir kondüktör geldi baktı gitti falan.…

  • Blog

    Geliş-Arrival

    Geliş (Arrival, 2016) Yön: Denis Villeneuve, Oyn: Amy Adams, Jeremy Runner, Forest Whitaker Çok sakin, aksiyonsuz bir bilim-kurgu filmi bekliyor bizi. O kadar aksiyon yok ki, filmde basında çıkanların etkisinde kalarak çatışma başlatan bir kaç askerin olduğu sahnede bile çatışmayı göremiyoruz. Arrival Hugo, Nebula, Locus ödüllü bilim kurgu yazarı Ted Chiang’ın 1998’de yayımlanan Story of Your Life adlı öyküsünden uyarlama. Filmde Louise rolündeki Amy Adams’ın performansı müthiş. Bol diyaloglu, aslında nredeyse tamamen diyaloglara dayanan bir film bu. Eğer zihin yoran filmlerden hoşlanmıyorsanız Arival sıkıcı bile gelebilir. Yani bir elde telefon sosyal medya gezinirken izlenecek türde bir film değil. Arrival’de dünyaya erişmiş uzaylılarla iletişim kurma çabası anlatılıyor ama bir yandan da…

  • Blog

    Greta’yı Dinlemek

    Dünden kalan… 21 Aralık’tan beri bir kızım var, adı Greta. O gün Greta’yı kapak fotosuna koymuştum (facebook), beni bu kadar etkileyen bir konuşma azdır çünkü. Boş laklakçıların dünyasında Greta duru bir ses. Bugün 106 ülkede gerçekleşen okul grevlerinin katılımcılarından biri de Umur’du. İlk eylemi “dünyayı kurtarmak” oldu. Evet ”dünyayı kurtarmaya gidiyorum” diyerek çıktı evden ve bizim saçma sapan dünyayı kurtarma! planlarımızdan çok daha sağlam bir dünya görüşü var sıpanın. Bu X sıpaları kurtarabilirse kurtaracak zaten, yoksa 40 yıl sonrası yok! Bunu hala idrak edemedik. Eğer bir şeyleri değiştirmezsek torunlarımızın çocukları olmayacak! Şimdi aman iyi beslensin dediğimiz çocuklarımızın susuz ölme tehlikesi var! Daha nasıl anlatalım vre, hâlâ poşet tartışması yapıyoruz. (Ha…

  • Blog

    Amerikan öykü geleneği ve Amerikan film endüstrisine katkısı üzerine bir not

    Amerikan öykü geleneği ve Amerikan film endüstrisine katkısı üzerine not: “Bugün Türk sinemasının en büyük kaynak sorunu nedir?” diye sorduğumda bir kaç sinema erbabından “senaryo” cevabı almıştım ve bu daha önce Türkiye’de senaryo üretmenin sıkıntılarına dair okuduklarımla örtüşüyor. Karşı bir örnek olarak Amerikan sinema ve dizi sektörünün niceliksel olarak çok üretim yapması ile bunun nedenlerini araştırmaya başladım. Çoğu ticari olmakla birlikte Amerikan film endüstrisi güzel-akıcı-yaratıcı-hayal gücünü zorlayan eserler verir çünkü. Bunun sadece ticaretle açıklanamayacağını, az çok yazı yazan biri olarak yaratıcı yazınsal süreçlerin sadece parayla işleyen bir makine olmadığını hissediyorum. Bunun üzerine okumaya başladığımda gördüm ki, Amerika’da daha 1930’larda, sadece üçünün haftalık toplam satışı 6 milyonun üzerinde olan yüzlerce öykü…

  • Blog

    YUNAN MİTOLOJİSİNDE TANRISAL VARLIKLAR

    Yunan mitolojisi Olymposlu tanrılar pantheonu dışında pek çok ikincil tanrıları, tanrıçaları ve mitolojik varlıkları da içinde barındırır. Bunların hemen her biri çeşitli kavramları ifade ederler. Yunanlılar öç, yalvarma, güzellik ve buna benzer pek çok kavramı kişileştirmiştir. Bu da kuşkusuz hayatı kavramaları ve hayal sınırları konusunda bize fikir verir. Öğrenci iken bu mitolojik varlıklar ilgimi çekmekle birlikte bir türlü zaman bulup inceleyememiştim. Şimdi bu konulara özgürce dalabiliyorum. (Yaşasın İşsizlik! Yaşasın aç kalabilme özgürlüğü!)  Mitolojik varlıklardan bir kısmını ufak başlıklar halinde gerektiğinde güncellemek üzere derledim. Derlerken elbette ayrıntılı hikayelerini de okudum ve eğer bu mitolojik varlıklar, ufak tefek tanrıçalar, periler olmasaydı Yunan mitolojisinin pek sığ kalacağını düşündüm. Keyifli okumalar. HORALAR Doğada düzeni…

  • Blog

    PİSAGOR ÜÇGENİ VE İKİ VAZO RESMİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

    M.Ö. 541 yılında Heredotos’un İonialı aydınlar arasında gösterdiği Pythagoras (Pisagor) bir matematikçi ve fizikçidir. Pisagor’un geliştirdiği teorem ve anlayışı “Harmonia kai Symmetria” şeklinde özetlenebilir. Bu herşeyin bir ölçü içinde uyumlu olması demektir. Pisagor bu kavramı ünlü simetri üçgeni ile açıklığa kavuşturmuştur.  Üçgendeki her çizgi birbiriyle simetriktir ve ne yönden bakılırsa bakılsın bu simetri değişmez. Günümüzde simetri anlayışı daha farklıdır. Harmonia bir müzik terimi olduğu için düşünürün müzikten etkilenerek simetri ve uyum felsefesini geliştirdiği düşünülür. Platon öncesi sanatta bu felsefenin izlerini görmek mümkündür.Şimdi Pisagor’un uyum ve simetri kavramlarına uyan iki eserin incelenmesine geçebiliriz.Bunlar Euphronios ressamına ait olan Paris Krateri ve New York krateridir. PARİS KRATERİ Bu kırmızı figürlü kalyks kraterde Herakles…

  • Blog

    Blogun Değer Kazanması Temiz Dil

    Temiz Dil Seo seo seo… Bitmek bilmeyen bir tartışma. Ne yapsak da Google’da üst sıraya yükselsek? İlk cevap SEO’ya uygun yazılmış, temiz, kaliteli, özgün içerik. İyi de nedir içeriğin kaliteli olması? İçeriğin kaliteli olması öncelikle yazım krallarına uygun yazılmasıdır. Evet çok sıkıcı biliyorum, -de,-da’ları ayır, -ki’yi ayır, soru ekleri ayrı? Ne, ne de cümleleri olumsuzluk ekiyle bitmez. “Eeeööf Türkçe dersindemiyim, ben sadece deneyimlerimi paylaşıyorum taam mı! Kitapmı yazcazki buna dikkat edelim! Ben hissettiğim gibi yazıyorum, anlaşılıyormu, o zaman sorun yok!” Dur güzel kardeşim hemen celallenme. Belki kitap yazsan hataya daha çok yer var, çünkü redaktör düzeltir, editör gözden geçirir. Ama blogunun yazarı da, redaktörü de sensin. Hem kötü bir Türkçe…

  • Blog

    Blog’un Öz Gücüne Güvenme

    Blogger’ların birbirlerinin bloglarını takip etmesi, karşılıklı yorum desteği alması vs. gerçekten güzel çabalar. Ancak buna çok fazla odaklanmadan “kaliteli ve kalıcı içerik” konusuna kafa yormak daha önemli. Bazı arkadaşların neredeyse blog varlıklarını karşılıklı yorumlaşmaya kilitlemiş gibi göründüklerini gözlemliyorum. Biz doğru tekniklerle, kaliteli bir içerik yazıp Google araçlarını iyi kullandıkça blog değer kazanıyor. Her yazı zaten hit olamaz ama emin olun hiç blogger desteği olmadan, sadece organik okur kitlesi ile bir gün yazınızı bir tezin kaynakça kısmında bile görebilirsiniz. Ben bir yazımın tam üç yüksek lisans ve araştırma tezinde kullanıldığını ve kaynakçaya yazıldığını görebildim mesela. Bu insanı manevi yönden çok tatmin eden bir şey. Aynı şekilde pek çok yazımın da anonimleştiğini…

  • Blog

    Instagram’dan Yasal Para Kazanma Yolları

    Instagram e-ticaret için herkesin gözünü diktiği bir mecra olduğundan beri belki binlerce butik açıldı. Bu işi profesyonel olarak bir şirket çatısı altında yapanlar için zaten problem yoktu. Ama girişimci olmak isteyenler, küçük bir sermaye ile başlamayı hedefleyenler, el emeği ürünlerini satmak isteyenler gerçekten açmazdaydı. Bir tarafta vergi ödeme zorunluluğu, ceza alır mıyım korkusu, diğer taraftan da elde edeceği geliri bilmeden şirket açmanın riskleri. Galiba bugüne kadar Stilika’nın en yol gösterici yazılarından biri bu şekilde ortaya çıktı. 24 Aralık 2014’te yazdığım o yazı bugüne kadar tam 47.529 kez okundu. 🙂 (Yine de Stilika’nın en çok okunan yazısı değil.) Altındaki yüzlerce yorum da yazıya ilginin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor zaten.  Bu yazıdan…